11 Ekim 2009 Pazar

Pis1koz var beynimde harekete geç

bu aralar yazmıyorum pek bi umarsız oldum hayatımda heycan eksılklıgı var sanırım yada cok doluyum zamanım yok kim bilir ama kendi için zamanım yoksa kimin için zamanım var ?? Eskiden rüyalarımı yazardım artık onu bile yazamıyorum pek rüyada görmüyorum bu sıralar sanırım kut diye yattığımdan rüya görmeye zamanın olmadan uyuduğum dandır belki kim bilir ,belkide rüyalar bana küsmüştür belki onları kaleme almıyorum diye oysa kalemin duvarları sert görünse de bi üflesen yıkılır .İçinde üç domuzcuk yaşar kötü kurttan kaçar kaleme saklanır oda yazıya dökülür kağıda geçer kağıt onu saklar .Bu anaç tavır nereden gelir ,niye korusun onu, onu koruyan olmuşmu koca gür bi ağaçken bak şimdi elimin altında karalanmayı bekliyor .Belkide bi uçak olup başka diyarlara gidecek rüzgara ayak uyduracak uçurtmaya el sallayıp geçecek martıyla yarışacak simitine dadanacak ama gene kendini koruyamıyacak ,belki türbülansa girip bir ambulansın içine girecek oradaki doktordan morfin isteyecek acısını dindirsin diye. Oda yetmeyecek doktora öksürecek AAAAAAAAAA diyecek doktor sırtını sıvazlayıp onu defterine yolıyacak o kaçacak kendini hasta göstermek için yüzüne kırmızı noktalar yapacak. Tam doktoru kandırırken su dökülecek üstüne kırmızı noktalar yayılmaya başlayacak pornografik sahneler geçirecek aklından ama 18 yaprak olmadığından rütüğe takılıcak. Genel izleyiciden meded bulucak bence de ben bu aralar çok bi genel izleyiciyim olaylara karşı hiç düzgün bı karar veremıyorum. Getireceklerden korkuyorum sanırım. Bu sefer karşıma bı kırmızı nokta daha çıkıyor oda televizyonu kapatma tuşu ve kesinlikle düşünmeden basıyorum çünkü bu sıralar televizyonda izleyecek hiç bişey yok. Televizyonun camındaki kendi yansımamı seyrediyorum herkezin izlemediğini bilerek herkez izliyormuş gibi izliyorum. Reyting kaygısı olmadan zaplıyorum her kanalda ben varım ne kadar meşhur olmuşum meğer hemde hiç bişey üretmeden aynı televizyondakiler gibi sadece seyirciye seyircinin istediğini vererek. Hiç bi altyapısı özeliği birikimi olmadan sadece almaya programlanmışlar sorgusuzca. Sitemim var bu kumandaya uzaktan olsa da çok yakınmışcasına. Pilini söküp atsam ama doğayı kirletmesem sade içimdekileri çıkarsam ama başkaları zarar görmese. Dalağımı, kalbimi, bağırsaklarımı bağıra bağıra çıkarsam atsam dışarı doğayı kirletmeseler. Hem bende biraz rahatlarım bazen ister istemez çok ağır yük oluyorlar ama onla olunmaz onsuz da olunmaz aynı senin gibi merry ana. Her derde devasın ama içince beni bayarsın gel gör ki çok da kralsın. Sezarın tacı marıjuhanadan olsa Roma bu kadar büyük olurmuydu yada burutus onu arkadan bıçaklarmıydı peki babam bu kadar güzel pasta yapmayı nereden öğrendi. Bazen krema gözlü çilek olasım geliyor o kadar lezzeti bi o kadar da sevimli olmak kim istemez ama bittiğin zaman geriye çekirdeğin bile kalmıyor kötü. Merry ananın tek çocuğu sezar belkide dünyanın kaderini değiştirirdi ama bunu düşünürsek belkide ben ben olmazdım bir ben var benden içeri o ben olurdu, ben de benim içimdeki benin içindeki ben olurdum ama asla göğüsümdeki ben gibi olamazdım orada öylece duruyor hiç bişey yaptığı yok sadece duruyor ve halinden de mutlu sanırım. Ben (can olan ben) canlı olmak isteyen bı durgunum halimden de mutsuzum birşeyler yapmak istiyorum ama kendime izin vermiyorum kafamı yeterince yormuyorum harekete geçmiyorum artık bu duranlığa bı dur demeliyim yoksa durdulamaz bir duranlıkla karşı karşıya kalacağım.

27 Ocak 2009 Salı

Beton kaldırım altındaki kumsal

Bazen yürürken düşünüyorum belkide hayal kuruyorum gökyüzüne bakarak barmağımla bulutlara şekiller veriyorum. Sonra gene önüme bakıyorumve bukadar kalabalığın beton yığınının altında neler var diye düşünüyorum. Elimle siliyorum bütün gördüklerimi ve aslında hiç birşey olmadığını öğreniyorum. Geri alıyorum bütün sildiklerimi ve beni en çok etkileyen kaldırım altındaki kumsallar olduğunu keşfediyorum.
Yerinden oynamış bir beton bloku çıkartıyorum yerinden ve altındaki kum nefes alıyo aniden. Havayıda deniz kadar özlemiş oysaki yandaki blokların altındaki kumların fısıltısını duyuyorum kulaklığımı ittirip kulağımın içine girmeye çalışıyolar benden yardım istiyolar. kendimi bir süper karaman gibi hissetim onları o beton blokun gazabından kurtarınca . Çıkardığım beton blokuda sıra arkadaşının yanına koydum kafaları karışmasın diye bir sınıf çıkartım böyle hepsinide sıra arkadaşının yanına koydum öğretmenlerini beklermişcesine sus pus duruyorlardı onlarda . kumtaneleri özgürlüğe kavuşmuştu sonunda hiç deilse bir sırası. Çıkardığım sıradan diğer blokları tutyorum ve sokak kaldırımı silkiyorum kumları bir nebze olsun tozların agırlığından kurtarıyorum aynı zamanda bir okuluda temizliyorum üstü tozlanmış ekmek kırıntıları bulunan bir masa örtüsü gibi. İçine yatacağım sıcacık rüya dolu tertemiz bir yatağın üstündeki yorgan gibi savuruyorum diğer tarafa bir sokak, kaldırımı. Altından çıkan o eşsiz kumsal üzerinde yürüyorum sanki ayaklarım çıplak. Kulaklıklarım deniz kabuğu olmuşcasına uzaklardan bi yerden deniz sesi geliyor kulağıma beynime işliyor lunanın nefesindeki her gelgit. Huzur getiriyor götürüyor getiriyor götürüyor... Kumlarda özlemiş anlaşılan bu çağrıyı. Milonlar tek sıra halinde sıralanmış pürüzsüz kum taneleri , Dünyanın en büyük ordusundan daha fazla . Milyonlarca kum tanesi nekadarda kuvvetli gözüküyo dimi ama aslında okadar çaresizlerki o kos koca beton bloklarının altında yapabilecekleri hiç birşey yok . İsterlerdiki hergün acımasızca üstlerüne basan adımlara karşı kumdan bir kale kursunlar içinde kurşun askerlerle korunsun yönetiminde pamuktan bir pirenses ile küçük bir prens olsun. Biraz kum alıyorum elime ve serpiyorum kumsala elimden dökülen her bir taneyi hissediyorum havada biraz daha dura bilmek için yerçekimiyle kırankırana bir mücadele veriyorlar çünkü yere vardıklarında daha zor bir tanesi için hazırlanıyorlar. Dedikleri gibi kumdan bir kale kuracaklar beton bloklara ve onları üstlerine bastıran adımlara . Kumsaldaki yürüyüşüm bittikten sonra kapatıyorum betondan yorganımı hiç istemiyerek ve kaldırımın üstündeki hayata bakıyorum biraz .
Evsiz bir dilenci görüyorum köşede kıvrılmış benim yorganımı yatak yapmış yatıyor. Soğukla çetin bir savaş veriyor dudakları çatlamış sakalları aklaşmış bu savaştan madalyonlarla galip gelse bile anlatacak bir kimsesi yok sokaklardaki hayvanlardan başka ama o halinden memnunmuş gibi kendini ve hayatı kandırıyor bir nebze, çevresindekilerin zaten umrunda bile değil orda biri var yada yok.
Kaldırımın dibindeki dükkanın çırağı kaldırımı süpürüyor müşteri gelsin diye ama belki oda kumlara yardım ediyordur hiç sanmıyorum kumları hiç düşünmüyo bile kafası çok dağınık dertleri çok parası yok ama umudu var çalışıyor biraz para için kaldırımın tozunu yutuyor biraz zam için camdan bakan patronu memnun etmeye çalışıyor.
Camdan bakan patronda işçi kadar dertli müşteri bekliyor umutlu gözlerle , para gelirde bu ayın kirasını verme derdinde. Okadar işçi çalıştırıyoe emrinde , hepsine maaş veriyor günü gününde,
ama para gelmeyince kalıyor boynu bükük pencerenin önünde.
Ben nerdeyim diye düşünüyorum bazen ve şuna karar veriyorum betondan yorganı atıyorum diyer tarafa ve yürüyorum ince düz çizginin üstünde bir yanımda yumuşak kumsal var diğer yanımda sert betondan bir duvar bazen dengemi kaybediyorum sert esen rüzgarda dengemi sağlamak için ya yumuşak kumun esnekliğinden faydalanıyorum yada sert betonun su sızdırmaz yapısından güç alıyorum ikisinede ihtiyacım olduğunu biliyorum ve nerde olduğumuda biliyorum Nerdemi ?? Hayalle gerçeklik arasındaki o ince çizgide cambazlık yapıyorum